Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Birçok göçmen türü, yolculukları sırasında doğru yolda kalmak için Dünya’nın manyetik alanını kullanır. Ancak göçmen olmayan bir hayvan olan Drosophila meyve sineği üzerinde yapılan bir araştırma, aynı performansın bazı beklenmedik canlılarda da var olduğunu gösteriyor. Hatta, belki de, insanlar olarak bu yeteneğe sahip olmadığımız için nadir ve garip olanlar bizim olabiliriz.
Hayatta kalma arayışında, Dünya Doğum Bilgisi, özellikle de gizliliğinizin sahip olmadığı bilgiye erişim son derece değerlidir. Bu nedenle, hayvanların çevrelerindeki dünyayı gözlemlemek için şaşırtıcı bir dizi yöntem geliştirmeleri şaşırtıcı değil. Manyetik alanlar da bu vücuttan biridir, ancak insanlığın güçlü elektromıknatısları icadından önce bunları fark etme gücü genellikle çok zayıftı. Manyetik alanları tespit etmek için çaba gösterilmesi gereken, ışık veya ses için gerekenden çok daha fazlasıydı.
Sonuç olarak, biyologlar, yalnızca Dünya üzerindeki yerlerini gerçekten bilmesi gereken hayvanlar, örnekleme göçmen güvercinler veya kaplumbağaların, manyetorepsiyondan yararlandığını düşünüyorlardı. Ancak Nature’daki bir makale bunu sorguluyor.
Drosophila’nın manyetik alan algılama yeteneğine sahip olma olasılığı, 2015 yılında sinekler tarafından üretilen ve kendi manyetik alanlarla hizalanacak şekilde yönlendirilen bir MagR proteininin taşınmasıyla ortaya çıktı.
Yeni yayınlanan makale, sinek görüntüleme manyetik alanları tespit edebildiği iki yöntemi amaçlamak için bir adım ileri gidiyor. Önceki çalışma, kriptokromlar olarak bilinen fotoreseptör proteinlerini, Drosophila tarafından alanları tespit etmek için kullanılan sensörler olarak tanımladı. Görünene göre kriptokrom üretmeyecek şekilde sineklerde bu yetenekli başarısız olasılıklar ve onları manyetik olarak kör bırakıyordu.
Yeni makalenin yazarları, kriptokromların bunu kuantum süper algılamanın güçlerinden faydalandığını gösteren çalışmayı işaret ediyor. Ancak aynı zamanda ekip, kriptokromlara olan üretimi da sorgulayarak, insanların da dahil olmak üzere rollerinin tüm canlı yapısında bulunan bir parçayla değiştirilebileceğini gösteriyor.
ABD Ulusal Fizik Laboratuvarı’ndan Alex Jones yaptığını “Işığın kriptokrom tarafından emilmesi, kuantum fiziğine bağlı olarak, iki muhafazayı işgal eden aktif bir kriptokrom formülü oluşturabilen proteini içinde bir elektronun hareket etmesine neden olur. Bir manyetik alan varlığı, iki çalıştırma göreli bölümlerinin etkileri ve bu da bu proteinin ‘aktif etkisinin’ etkileridiyor.
yazarlar, flavin adenin dinükleotit (FAD) hepsinin kriptokromlara bağlanarak manyetizmaya organizmalarını oluşturduğunu gösterdi. Ayrıca, kriptokromların FAD’ın yeteneğinin bir yükselticisi olabileceğini, bunun için gerekli olmadığını da buldular.
Kriptokromlar olmadan bile, ekstra FAD ifade etmek üzere tasarlanmış sinek hücreleri, manyetik cihazların varlığına yanıt verebiliyordu ve bu bileşenleri mavi yapılara karşı oldukça hassas oluyorlardı. Manyetorepsiyon, bir yan zincir elektron transferinden daha fazlasını gerektirdi. Yazarlar, kriptokromların bundan faydalanmak için evrimleşebileceğini düşünüyor.
Leicester Üniversitesi’nden ortak yazar Profesör Ezio Rosato“Bu çalışma, manyetik alana maruz kalmanın potansiyel olarak insanların üzerinde daha iyi değerlendirmemize izin verebilirdiyor.
Göçmen hayvanların manyetik alanlarını algılamanın yanı sıra, bu verilerin farklı açılara sahip olması sayesinde ağırlık de hissedebilirler. Sineklerin bu bilgilerinden bir fayda sağlayıp sağlamadığı veya bunun göçmen bir atadan kalan bir özelliği olup olmadığı halen görülmemektedir.
Makale Nature’da açık erişim olarak yayınlandı.
Yorum Yaz